Anasayfa
17-02-2020
Kalplere hayat veren ilaç: Zikir
Geniş manasıyla zikir, Allah’ı hatırlamak, onun emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak demektir. Zikir, lisan ile yapıldığı gibi, kalp ile, akıl ile, tefekkür ile, kulluk ile, güzel ahlakla da yapılabilir. Rotasını şaşıran ölü bir gönül ise, istikamet ayarı olmayan, okyanus ortasında dümeni kırılmış bir gemi gibidir. Hangi girdapta helak olacağı meçhuldür. Bu yüzden, yanlış yönlere ve yollara düşmekten kurtulamaz.

Demirin pas tutması gibi kalpler de günah kirleriyle paslanır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu durumu şöyle açıklamıştır: “Şüphesiz ki demirin pas tutması gibi kalpler de pas tutar.” Ey Allah’ın Rasulü kalplerin cilası nedir, denildiğinde: “Allah’ı zikretmek ve Kur’an okumaktır.” diye cevap verdi.

Kalbi diri tutan en faydalı gıda ve ilaç Allah’ı zikretmektir. “İyi bilin ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” (Ra’d, 28)

Kuran’da: “O gün/kıymet günü ne malın ne de evlatların bir faydası vardır. Yegâne faydalı olan şey kalb-i selim ile gelmektir.” (Şuara, 26/88-89) mealindeki ayette geçtiği üzere kalb-i selim kavramı vardır. Bu kavram, kalbin ölümüne, ölümcül hastalığına sebep olan şeylerden uzak olma halini tasvir eder.

Kalb-i selim; manevî hastalıklardan özellikle de küfür, nifak, şirk, riya ve gaflet gibi marazlardan salim olan kalptir. Tedavi edilmeyen ve edilemeyen bedeni hastalıklar insanı ölüme götürdüğü gibi tedavi edilmeyen manevi hastalıklar da kalbi öldürür.

Maddi bedene kan pompalayan kalbin bazı damarlarının daralması, tıkanması ile kişiyi ölümcül bir hastalığa; bütün damarlarının tıkanması ise, kalp sektesine ve ölüme götüreceği gibi, insanın manevi hayatına, ruhuna, hissiyatına iman, ihlas, takva kanını pompalayan manevi kalp damarları tıkanmış kimsenin kalbi de her an sekteye uğraması söz konusudur. Onun için her zaman kalbin ilâcı olan Allah’ı zikretmememiz gerekmektedir. Bu da bizi kıyamet gününde Allah’ın huzuruna kalb-i selimle gitmemize vesile olacaktır.

Zikir, Allah’ın birliğini, sonsuz kudretini ve yüceliğini dile getirmek, O’nun nimetlerini düşünmek ve her an için akıldan çıkarmayıp hatırlamaktır. Zikir, gündelik hayatın ruhlarımızı, kalplerimizi yorgun düşüren çekişmelerinden, meşgalelerinden uzaklaşıp Rabbimizin rızasını aramaktır. Bir duruş, bir diriliştir zikir. Özümüzdeki, sözümüzdeki, gözümüzdeki, hâsılı bütün benliğimizdeki hakkı-hakikati perdeleyen her türlü örtüyü, kaldırmaktır, her türlü gafletten kurtulmaktır. Zikir, bizi Rabbimizden uzaklaştıracak her şeyi kalbimizden söküp atmaktır. Zikir; hamd ile Allah’ı tesbih etmek ve O’na gönülden ibadet etmektir. Ve zikir, “Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” niyazıyla Rabbimizin engin rahmetine sığınmaktır.

Allah’a gereği gibi kul olma inancıyla hareket eden kişinin, yaptığı her meşru iş ve söylediği her güzel söz nerede ve ne zaman olursa olsun zikirdir, ibadet niteliğindedir. Caddede yürürken ahlaki kurallara riayet eden; ticaretinde dürüst davranan, insani ilişkilerinde kul hakkına riayet edenler zikir halindedir ve onlar zikir ehlidirler.

İslam bu ilahi kontrol ve duyarlılıkla yaşama mertebesine “ihsan” demektedir. Nitekim Cibril hadisi olarak şöhret bulan ve peygamberimiz (s.a.s.)’le Cebrail arasındaki bir diyalogda Cebrail, kişinin Allah’ı görüyormuşçasına veya O’nun tarafından görülüyor duygusuyla ibadet etmesini ve her halini buna göre düzenlemesini Peygamberimize bildirmiş ve bu durumu “ihsan” olarak nitelendirmiştir. Gerçekte biz Allah’ı göremesek bile, O bizleri her hal ve şartta görmektedir.

İnsan her durumda Allah’ı zikretmekle mükelleftir. Bir kulu, Allah’ı zikirden alıkoyacak hiçbir sebep olmamalıdır. Mü’min, rahatlık ve afiyette Allah’ı zikrettiği ve şükrettiği gibi, musibet, afet ve felâketler zamanında da Allah’a sığınmak, O’nun yardımını istemek mecburiyetindedir. Mü’minin bu sığınışı yapmasıyla Allah’ın rızasını kazanacağı her ameli, bir zikirdir.


17 Şubat 2020 Pazartesi 19:21