Anasayfa
18-03-2019
Hayatımızı yaratılış gayesine uygun geçirmek
Cenâb-ı Hak, bu kâinatı ve içindeki bütün varlıkları insan için yaratmış ve onu bu âleme en üstün varlık ve en güzel bir şekilde yaratmıştır. Bu anlamda âyet-i kerîme: “O, göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi tarafından sizin hizmetinize verdi”(Casiye Süresi, Âyet No: 13) demektedir. Aynı zamanda insan en büyük bir gaye üzerinde gelmiştir. Elbette insanın kâinatın ötesinde büyük bir gayesinin olması zaruridir. Bu gaye ise ancak Allah'a iman ve O'na ibadet ve itaat etmektir. O halde insanın yaratılması, “kulluğun yerine getirilmesi” ve “Cenâb-ı Hakk’ın bilinmesi” gâyesine mâtuftur.

İbadet, Cenâb-ı Hakk'ın azamet ve büyüklüğünü, sonsuz kudretini, eşsiz mükemmeliğini kusursuzluğunu anlama ve ilan etme; sınırsız lütuf ve ihsanına şükür ve hamd etmektir. İnsan, hakiki insaniyet mertebesine ancak ibadet ile çıkabilir. Zira, ibadet insanın nefsanî arzularını kontrol altına alır. Onu Rabbine yaklaştırır. Ruhunu ulvi hedeflere yükseltir, kalbini temizler. İnsanı yüksek ahlâk ve güzel karakter sahibi kılar.

İnsanın fıtri vazifesi ibadettir. Bu vazifeyi terkeden insan, ahlaken çok alçalır ve hayvanî hislerinin, nefsanî arzularının mahkûmu olur. Hak ve hukuk dinlemez. Ruhen düşüşe geçer, günahların iç yüzündeki dehşetli çirkinliği göremez duruma gelir. İşlediği günahlar onu adım adım inkâra doğru götürebilir. Günahları işleye işleye kalbi ve vicdanı kararır. Latifeleri söner, idraki felç olur. Sağlam düşünme kabiliyetini kaybeder. Böylece yaratılış gayesini unutarak gaflet ve dalalete sürüklenir.

Manevi iklim olan Üç Ayların içersindeyiz. Bu manevi iklimde yaratılış gayemizi gözden geçirerek fıtrî vazifemize daha çok sarılmalıyız. Bu dönemde Allah’a daha fazla yaklaşmak için gayret gösterdiğimiz bir dönem olmalıdır. Fıtrî vazifemiz olan ibadetlerimizi daha bir coşkuyla ve ihlasla yerine getirmeye azmetmeliyiz. Böylece manevi zenginliklerle dolu olan bu bereketli mevsimde kedimizi affettirmek, sağlık, huzur, helal rızık ve hayırlı nesil için Allah’a dua etmeliyiz. Daha da önemlisi, ömrümüzü hayırla tamamlayabilmeyi, Allah’ın huzuruna kavuşurken, imanla çene kapamayı ve en büyük kurtuluş olan Allah’ın rızasını kazanmayı cabalamak; imanımızın güçlenmesine, huzurumuzun artmasına, birlik ve kardeşliğimizin pekişmesine neden olacaktır.

Yaratılış gayesine uygun bir hayat sürmek için ne yapmalıyız?

Rabbimiz bizleri, kendisini tanıyıp emirlerini yerine getirelim diye yaratmıştır. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” (Zariyat 56-58)

Yine Cenâb-ı Allah ‘İnsan Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır; “Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, imtihana çekmek için, onu işitir ve görür hâle getirdik. Biz ona doğru yolu gösterdik. Artık ister şükreder, ister nankörlük ederler” (İnsan Sûresi: 2-3) Yapacağımız iş, insanlığımızı ve kulluğumuzu idrak etmektir.

Kendimize şu soruları sorarak işe başlayalım. Biz; Neyiz, Kimiz, Ne yapıyoruz, Niçin yapıyoruz, Nasıl yapıyoruz? Bu sorular ve cevapları, bizi bir hayat nizamı olarak İslam’da karar kılmaya ve böylelikle Allah’ın gazabına değil rızasına müstahak olmaya götürecektir.

Neyiz: Allah(c.c)’ın yüceliğinden dolayı sonsuz kâinatının içerisinde yarattığı “en üstün varlık olarak O’na iman ve itaat etme kabiliyeti” verilen insanız.

Kimiz: Yaratılanların içersinde en şerefli olmanın sorumluluğunu taşıyanlarız. Yani meleklerden bile üstün mertebeye, Allah’ın yeryüzünde halifesi olabilecek yetenek ve meziyetlere sahip ve nimetlere muhatap olarak yaratılmış bulunuyoruz. Bu nimetler: Akıl nimeti, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan, adaleti zulümden ayırma, cüzi irade ve İslam nimetleridir.

Ne yapıyoruz: İslam başkalarına da faydalı olmayı emreden bir dindir. Müslüman başkasının da saadetini isteyen kimsedir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kendiniz için istediğinizi başkaları için de istemedikçe, gerçek manada iman etmiş olamazsınız.” Bunun için Hak ve adaletin hâkim olması ve istisnasız herkese temel insan haklarının sağlanması için emr-i bil ma’ruf nehy-i anil münker (iyiliği emredip yayıyoruz, kötülükleri men edip bertaraf ediyoruz.)
Niçin yapıyoruz: Çünkü bunu yapmak Allah’ın emridir, farzdır ve bizler diğer farzlar gibi bu emri de yerine getirmek zorundayız. Bize en büyük manevi kazancı sağladığı ve tüm insanlığın hayrını ve huzurunu istemeyi bir kulluk vazifesi saydığımız için sorumluluk yüklenerek yapıyoruz.

Nasıl yapıyoruz: İbadetlerin edasının farzlarını öğrenip anlayarak, özümseyerek ihlaslı bir şekilde yapıyoruz.

İşte insan bu gibi ulvî gayeler için yaratılmıştır. Ama ne yazık ki, bir çok insan, kendini unutmuş ve bu gayelerden gafil olarak sadece dünya hayatını rahat bir şekilde geçirmek için çabalar. Oysa insanın dünyasını mutlu, iç huzuru içinde yaşamasının ve ebedi hayatı kazanmasının tek bir yolu vardır. O da sadece ve sadece kendini yaratana, var edene ibadet etmektir. Kulluğunu sadece O’na has kılmaktır.

“Şunu iyice biliniz ki, kalbler, Allah’ın zikriyle mutmain olur (rahat ve huzura kavuşur.)” (Rad Suresi, 28. ayet)


18 Mart 2019 Pazartesi 18:23