Anasayfa
16-12-2019
Stresin çaresi zikirdir
Stres; insanın iç dengesini ve uyumunu bozan zorlama olarak tanımlanır. Fakat kedisi öldüğü için depresyona girecek derecede incinebilir bir kişi, kimsenin dayanamayacağı bir acıya dayanabilmektedir. Bu nedenle stres kişiden kişiye değişebilen bir kavram olarak kabul edilmelidir.

Günümüzde midesi yanan, başı ağrıyan, kalbi çarpan, göğsü sıkışan, endişe ve tedirginlik içindeki insanlar, rahatsızlığı ile stres arasındaki ilişkinin genellikle farkındadırlar.

Stres hastalığının kaynağı ne olabilir diye düşündüğümüz zaman, insanın sahip olduğu inanç esaslarına ve yüce değerlerine nedenli sahip çıkıp çıkmadığına göz atmamız lazımdır.

Ergenlik dönemine yaklaşmış bir genç düşününüz, kimlik duygusu gelişmek üzere ve idealleri ile özdeşim kurmaya başlayacak. Bu gencin önüne sunulan maneviyattan uzak, sadece maddeye dayalı yaşantı biçiminin önerisi ile bu genç diyecektir ki:

“Zengin olmalıyım, meşhur olmalıyım, dünyaya bir defa geliyorum hayatın tadını çıkarmalıyım, evim, arabam, kız arkadaşlarım olmalı, kimse bana karışmamalı.”

Ego idealinde hedef değer olarak bu öneriyi benimseyen gencin hayatını şu davranış ve düşünce kalıpları şekillendirecektir:

“Amacıma ulaşmam için en önemli aracım paradır”
“Toplumda beğenilen, kabul gören kişiler para gücü olanlardır.”
“Parasız rahat yaşamak mümkün değildir.”
“Parası olan nasıl kazanırsa kazansın saygın duruma gelmektedir”
Bunlar gibi kabul gören günümüzde ön plana çıkarak değişen değerlerin hem bireysel hem toplumsal sonuçları olacaktır. İnsanlar farkında olmadan bir yarışma ortamında kendilerini bulmaktadırlar.
Bireyler daha bencil, çıkarcı ve tüketim çılgını hâline gelmektedir. Sevgisiz ve acımasız insanlar daha başarılı ve zengin olabilmekte ama mutlu olamamaktadır.
Maddeci tarzı yaşantı biçiminde kaybolan yüce değerler;
“Emek, çalışmak, dürüst olmak, insanlara faydalı olmak, iyilikte yarışmak, yardım sever olmak, kavgacılığı değil acıma duygusunu ön plana çıkarmak, tüketim çılgınlığı değil kanaat diğer bir ifadeyle yetinme duygusu” değil midir?
Bugün batı toplumlarında istatistik sonuçlarına göre, stresin ve depresyonun anlamlı biçimde artışında yüce değerlerin geri plana itilmesinin rolü yok mudur?
İnsanlardaki dizginlenemeyen hırs, beklenti düzeyinin yükseldiği kişinin gücünü aştığında ne kadar varlıklı olursa olsun fakir konumuna düşer ve böylece önlenemez stres başlar.
Peki bunlardan kurtulmanın yolu nedir? Diyebiliriz ki tek çare, zikirdir. Müslüman asla zikirden uzak kalamaz; denizdeki balık için su neyse müslümanın ruhu için zikir odur. Zikir ruh gibidir. Vücut nasıl ki ruh olmaksızın yaşayamıyorsa, müslümanda zikir olmaksızın yaşayamaz; yaşasa da ona hayat denmez. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in muhtelif yerlerinde zikrin kalplerin ilacı, gönüllerin devası olduğundan bahsetmiş, Allah’ı zikretmeyenlerin kalplerinin asla huzur bulamayacağını bizlere bildirmiştir. Şu ayet bunlardan birisidir:
“Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” ( R‘ad Suresi, 28. ayet)

Kalbinin huzurlu, sukunetli ve mutmain olmasını mı istiyorsun, o halde hemen Rabbini zikretmeye koyul! Göreceksin ki kalbin Allah’ın zikri ile yumuşayacak, ruhi bunalımlardan kurtulacak, streslerden uzak kalacak ve huzura kavuşacaksın. Allah için buna önem verelim. Eğer biz buna önem verir, Rabbimizi zikreder ve O’nu gündemde tutmaya çalışırsak, bunun neticesi olarak O’da bizi zikredecek ve hem kendi katındaki meleklere, hem de diğer insanlara bizi sevdirecek ve onların bize değer vermesini sağlayacaktır. Eğer hem Allah, hem insanlar, hem de melekler nezdinde itibar kazanmak istiyorsan haydi Allah’ı zikretmeye!
“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve onu sabah, akşam tesbîh edin” (Ahzab Suresi, 41, 42.ayetler)

16 Aralık 2019 Pazartesi 15:14