Anasayfa
12-02-2024
Dinimiz barış ve huzur kaynağıdır
Hz. Âdem’den beri gönderilen tüm peygamberler barışı tavsiye etmiş, tahrif edilmeden önce tüm ilâhî dinler özünde barışı emretmiştir. Bu da, bu ilâhî dinlere inanıp bağlılık gösteren kimselerin de barışçı olması gerektiğini ifade eder. Hz. Peygamber de, altmış küsur yıl süren örnek hayatı boyunca daima barış ve uzlaşma yanlısı bir tavır sergilemiştir.

İslâm, insanlara Allah’ın sonsuz merhamet ve şefkatinin yeryüzünde tecelli ettiği huzur ve barış dolu bir hayatı sunmaktadır. İnsanların; yeryüzünde öfke, kin, nefret ve şiddetin karşısında merhamet, şefkat, hoşgörü ve barış içerisinde yaşayabilecekleri güzel ahlâk ve fazilet kurallarını içerir. Onları hem dünya, hem de âhirette mutlu etmeyi ilke edinir. Dinimize sımsıkı sarılmakla, bize getirdiği kurallara uyup bağlılık göstermekle kurtuluşa ve mutluluğa kavuşturur. Allah’ın rızasını kazanmak için gayret etmekle, barış ve huzur ortamına eriştirir. Nitekim Cenâb-ı Hak: “Rızasını arayanı Allah onunla barış yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, selâm (barış) yollarına iletir.” (Mâide, 5/16).

İçinde bulunduğumuz Üç Ayların ortasındayız. Böyle manevi zenginliklerle dolu olan bu bereketli mevsimde, bizler kendi iç muhasebemizi yaparak İslâm’a bağlılığımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Onun rızasını kazanmak için gayret sarf etmeliyiz. Allah’ın rızasını kazanmanın en başta gelen yolu ise, Peygamberimize Mirac’ta hediye edilen günde beş vakit namazı kılmaktır. Recep, Şaban ve Ramazan ayları diye vasıflandırılan bu mübarek üç aylar, bizim için bir fırsattır. Özellikle içinde bulunan mübarek kandil gecelerinin ihyası da ayrı bir özellik ve güzellik taşır. Geçtiğimiz günlerde ihya ettiğimiz Mi’rac Kandilinin ise bizim için özel bir anlamı vardır. Bu gecenin İslâm’daki değeri büyüktür. Peygamberimiz (s.a.s.)’in bu gecede İsra ve Mi’rac mucizeleriyle taltif edilmiş olması bu değeri bize açıkça göstermektedir. İsra mucizesiyle ilgili Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz o, layıkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (İsrâ, 17/1)

Müslümanlar için tarihî ve dinî bir öneme sahip olan Mescid-i Aksa, İslâm’ın üçüncü kutsal mekânıdır. Bu kutsal mekân, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Peygamber olarak gönderilmesiyle birlikte Müslümanların ilk kıblesi olarak kullanılmıştır. İslâm’ın ilk yıllarında, Müslümanlar namazlarını Mescid-i Aksa’ya doğru kılarlardı. Ancak ne yazık ki günümüzde bu kutsal mekân İsrail işgali altındadır. Dört ayı aşkın bir zamandır, Filistin’li kardeşlerimiz bombardıman altında tutulmaktadır. Çocuk, kadın, ihtiyar demeden binlerce masum insan katledildi. Hayata tutunmaya çalışanlar da açlıkla karşı karşıya bırakılarak ölüme terk edilmiştir. Maalesef medenî bildiğimiz dünya kulaklarını tıkamış, buradaki çığlıkları duymuyor. Böyle mübarek gün ve gecelerde hep birlikte dua edelim ki bir an önce buradaki zulüm sona ersin, barış ve huzur ortamı sağlansın.

Müslümanlar için Mescid-i Aksa’nın kutsallığı sadece tarihî bir öneme sahip olmakla sınırlı değildir. Mescid-i Aksa aynı zamanda Mi’rac mucizesinin gerçekleştiği yerdir. Bu yer, Peygamber Efendimizin göğe yükselip, meleklerin dahi erişemediği “sidretü’l-münteha” denilen makama yükseldiği yerdir. Bu yüce makamda Peygamberimiz (s.a.s.) keyfiyetini bilmediğimiz bir şekilde manevî olarak Allah’la buluştu ve kendisine birçok müjdeler verildi. Bunların en önemlisi İslâm dininin temel direği ve mü’minlere bir Mi’rac hediyesi olarak sunulan namazdır. Onun içindir ki namaz, mü’minin mi’racı olmuştur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Mi’rac’ta nasıl Yüce Mevlâ ile buluştu ise mü’minler olarak bizler de namazlarımızda vasıtasız ve hiçbir aracıya gerek duymadan Rabbimizin huzuruna çıkar, sadece O’na kulluk etme ve sadece O’ndan yardım isteme fırsatı buluruz. İçerisinde bulunduğumuz mübarek üç aylarda bu hususlara dikkat etmeli, manevî yönden ilerlemek için gayret etmeli ve Mescid-i Aksa civarında bulunan din kardeşlerimizin barış ve huzura kavuşması için en azından dua etmeliyiz. Artık üç ayların ikincisi olan Şaban ayındayız. Onbir ayın sultanı, Kur’an ayı olan Ramazan’a günler kaldı. Bizleri Ramazan ayına kavuşturup onu en iyi bir şekilde ihya etmeyi de Rabbimiz cümlemize nasip etsin.

Yazıma son verirken, geçtiğimiz günlerde 36.sene-i devriyesini ihya ettiğimiz 29 Ocak 1988 tarihini anmadan geçemeyeceğim. Bu tarih engellemelere rağmen Gümülcine’ye akın eden onbinleri aşkın Batı Trakya’lı Türk’ün bütün dünyaya “Müslümanız!”, “Türküz!” diye haykırdığı gündür. Bugün de o 29 Ocak ruhuyla hareket ederek mücadelemize sımsıkı bir şekilde devam etmekteyiz. Bu vesileyle bize 29 Ocak’ları kazandıran büyüklerimizi rahmet ve minnetle anar, makamlarının yüce, mekânlarının cennet olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.

12 Şubat 2024 Pazartesi 15:43